25 Mart 2017 Cumartesi

üçboyut

...Avcı o gün de mağaranın yolunu tutmuş, yine eve dönmeden önce görmek istemiş cadıyı. Ev sıkıcıymış, yaşlı annesi hep konuşur, o sustuğunda büyükannesi başlarmış. Aylar önce bulduğu bu mağarada avcıya tanıdık ve iyi gelen bir şeyler varmış. Mağaradan içeri girer girmez, tütsü kokuları sarar dimağını, bir anda ortam değişir, aydınlanırmış. Cadının sesi keman olur, parmakları yağmur damlası...
Avcı adımını atmış içeriye, karanlıkmış mağara. Tütsüler yeni yakılmış, dumanları henüz zayıfmış. Cadı, avcıyı karşılamış, tutmuş elini. Titrek mum ışığına doğru çağırmış, avcı tüy kadar hafif adımlarla ilerlemiş. Tütsü dumanı sarmış başını avcının, cadı gülümsüyormuş. Hissedilen tek şey sonsuzlukmuş.
Avcının ayağı bir taşa takılmış, yuvarlak, küre şeklinde bir taş. Eğilip taşı aldığında anlamış, ne taş yuvarlak, ne mağara aydınlıkmış. Kemerinden çözmüş ölü tavşanı, cadıya bırakıp veda etmiş.

Taşın gölgesi köşeliymiş.